Kan stokunun alarm verdiği şu günlerde…

Türk Kızılayı 6 Nisan’da yaptığı bir açıklamada, ulusal kan stoklarının asgari seviyenin altına düştüğünü duyurmuş...

Kan stokunun alarm verdiği şu günlerde…

Türk Kızılayı 6 Nisan’da yaptığı bir açıklamada, ulusal kan stoklarının asgari seviyenin altına düştüğünü duyurmuş ve tüm vatandaşları kan bağışlamaya davet etmişti. Açıklamada, her yıl ramazanda kan bağışlarındaki düşüşün yanı sıra, afet illerinde kan bağışı alınamaması ve ülkemizdeki tüm hastanelerde kan ihtiyacının artması sonucu kan stoklarının azaldığı kaydedilmişti. Kızılay o günden beri vatandaşlara kan bağışı çağrısını sürdürüyor. Kan stokundaki düşüş, bazı kişilerde çok ciddi seviyelere çıkan iğne korkusu da akıllara getiriyor. Peki insanların iğneden korkmasının ardında neler yatıyor?

‘VÜCUT BÜTÜNLÜĞÜMÜZÜ KORUMAK…’

Psikiyatri uzmanı Dr. Ümit Yazman, İnsanların temel olarak iki şeye programlı olarak dünyaya geldiğini dile getiriyor ve bunları varlığı ile vücut bütünlüğünü korumak ve devam ettirmek olarak açıklıyor. “Temel vücut bütünlüğümüzü bozacağını düşündüğümüz bütün tehditlere tepki veririz” diyen Yazman, iğne korkusunun da vücudumuzun bütünlüğüne zarar veriyormuş algısı olduğunu dile getiriyor.

“Çünkü cildimizden içeri bir şey giriyor, o sırada sinir uçlarımız iğnenin girdiği noktada ona tepki veriyor, bazen acı da hissedebiliyoruz, dolayısıyla iğneye de çocukluğumuzdan itibaren bir tepki gösteriyoruz” şeklinde konuşan Yazman, iğneyle ilgili kaygının bazı kişilerde çok yüksek seviyelere çıkabildiğine işaret ediyor. Yazman, burada önemli noktanın kişinin tehdidi algılama şekli olduğunu belirterek, “Yani bu algı bazı kişilerin iğneyi görür görmez bayılmasına neden olabilir” demekte.

YETİŞKİNLİKTE NEDEN DEVAM EDER?

Çocukların iğnenin aslında vücut bütünlüğünü bozacak bir şey olmadığını bilmesi zor olabilir ancak bu fobinin neden yetişkinlikte de devam ettiğini sorduğumuzda Dr. Ümit Yazman, her fobinin mutlaka bir mantığı olması gerekmediğinin altını çiziyor. Yazman sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Kimi asansöre binemez, kimi köprüden geçemez, kimi de sinemada çıkışa en yakın koltuktan başka yere oturamaz. Kaygı çok geniş ve yaşamımızda her yere bulaşabilecek bir duygudur; kendisini en zayıf yerimizden gösterebilir.”

Acil Tıp Uzmanı Prof. Dr. Özgür Karcıoğlu ise, iğne fobisinde bilgi eksikliklerinin yanı sıra çocukluktan kalma korkuların da etkili olduğunu vurguluyor. “Çocuklukta sağlık okuryazarlığı konusunda yeterli büyütülmeme ya da çocukken sağlıkla ilgili yaşanan olumsuz deneyimler nedeniyle kişilerde küçük yaşlardan itibaren bir korku olabiliyor” ifadesine yer veren Prof. Dr. Karcıoğlu, buna sadece iğne korkusu değil de sağlık korkusu da denebileceğini aktarıyor. Karcıoğlu değerlendirmesine şu şekilde devam ediyor:

“Mesela beyaz önlük görünce ağlamaya başlayan çok çocuk var. Burada ailelerin bazen bazı şeyleri kolaylıkla halledebilmek için çocukları gereksiz ve yanlış korkutması söz konusu. Çocuklara bazı şeyleri yaptırmak için hemşireler, hekimler ya da sağlık çalışanlarıyla korkutan ebeveynler olabiliyor ama bu pedagojide önerilmeyen bir şey.”

Ayrıca son yıllarda gereksiz kan tetkiklerinin de çok tartışılan bir konu olduğuna vurgu yapan Karcıoğlu, “Sağlık sistemimizde gelinen noktada hekimin hastayı muayene etmesi biraz arka plana atılıyor” demekte. MR’dan kan tetkiklerine kadar bazı taramaların gereksiz yapıldığı kanaatinde olduğunu dile getiren Karcıoğlu, “Çünkü bu tetkiklerin bilgisayar kayıtlarında yer alması gerektiğinden zaman içinde de halkta ‘Hastaneye gideceğim, bir sürü kan alınacak’ gibi bir önyargı oluşuyor” yorumunu dile getiriyor.

NASIL GEÇER?

İğneyle karşılaşma artması halinde korkunun da kesinlikle düştüğüne dikkat çeken Dr. Ümit Yazman, “Mesela daha çok kan verirsek ya da aşı olursak iğneyle ilgili rahatsızlıklar azalacaktır” değerlendirmesini yapıyor.

Öte yandan kişinin yaşadığı sıkıntının günlük hayat işlevselliğine zarar verecek boyuta ulaşması durumunda psikiyatrik müdahale olduğunu söylüyor. Yazman, kişinin iğne korkusundan ötürü hastanenin önünden geçemeyecek duruma gelmesi halinde psikiyatrın müdahalesi gerektiğini aktarıyor. 

‘KAN VERME ZORUNLU BİR ŞEYE DÖNÜŞTÜ’

Karcıoğlu ayrıca, ülkemizde zorunluluk olmadan bir sağlık kurumuna gitmeme gibi bir eğilim mevcut olduğuna işaret eden Karcıoğlu, sözlerine şunları ekliyor:

“Kan bağışlama özellikle son birkaç aydır zorunluluklar üzerinden gidiyor. Kan verme, bir yakınınız yoğun bakıma yattığında ya da ameliyat olduğunda sizden istenen zorunlu bir şeye dönüştü. Bu da uzun vadede toplum sağlığı için hoş bir yere işaret etmiyor.”

[email protected] 

Kaynak: Web Özel