Hitit Üniversitesinden 100. Yılında Milli Mücadele paneli

HİTİT ÜNİVERSİTESİ TARİH BÖLÜMÜ TARAFINDAN “100. YILINDA MİLLÎ MÜCADELE" PANELİ DÜZENLENDİ.

Hitit Üniversitesinden 100. Yılında Milli Mücadele paneli

Hitit Üniversitesi Tarih Bölümü tarafından “100. Yılında Milli Mücadele" konulu panel düzenlendi.


Fen Edebiyat Fakültesi Abdulkadir Ozulu Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen panele Belediye Başkan Yardımcısı Turhan Candan, Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Özer Şenödeyici, Dekan Yardımcısı Hüseyin Altundağ, akademisyenler ve öğrenciler katıldı. Panelde “Mondros’tan Mudanya’ya: Tam Teslimiyetten Tam Zafere” başlıklı bir sunum yapan moderatör Prof. Dr. Mehmet Demiryürek, 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması üzerinde durarak, bu antlaşmayı ve ardından yapılan 10 Ağustos 1922’de Sevr Antlaşması’nı tam mağlubiyet olarak nitelendirdi. Mondros Ateşkes Anlaşması’na dayanarak ülkenin dört bir yanının işgal edilmesi ve özellikle İzmir’in işgalinin milli mücadelenin fitilini ateşlediğini dile getiren Prof. Dr. Demiryürek, Osmanlı’nın ilk başkenti Bursa’nın işgal edilmesinin halkta ve mecliste büyük üzüntüye neden olduğunu ifade etti. Meclis kürsüsüne Bursa işgali sona erene kadar asılı duracak olan “siyah örtü” serildiğini hatırlatan Demiryürek, daha büyük matemin ise Sevr Antlaşması’nın imzalanmasıyla ortaya çıktığını belirtti. Anlaşma haberinin alındığı günü dönemin basınının “Milli Matem Günü” ilan ettiğini anlatan Prof. Dr. Demiryürek, son olarak 11 Ekim 1922’de imzalanan Mudanya Mütarekesi’ne değindi. Prof. Dr. Demiryürek, Mudanya Mütarekesi’nin Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından “Büyük Taarruz’un ilk siyasi meyvesi” şeklinde değerlendirildiğini sözlerine ekledi.


Arş. Gör. Hakan Yazar ise, “Büyük Taarruz ve Büyük Zafer: 30 Ağustos” başlıklı sunumunda 1921 Eylül’ünde sona eren Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra neredeyse bir yıl süren taarruz hazırlıkları ile ordunun sayısının ve niteliğinin artırıldığını dile getirdi. Büyük Millet Meclisinin önderliğinde Türk halkının fedakarlığı ve özverisi ile sürdürülen hazırlıkların tamamlanmasıyla 26 Ağustos 1922’de Afyon’un güneyinden ve Eskişehir bölgesinden baskın bir taarruz ile Yunan cephe hattının yarılarak düşmanın çembere alınıp imha edildiğini anlatan Yazar, Türk tarafınca hazırlıkların son derece sessiz ve gizli yapıldığına dikkat çekti. Yazar, Büyük Taarruz’un başarıya ulaşmasında bu gizliliğin önemli yeri olduğunun altını çizdi. 30 Ağustos 1922 tarihinde Yunan ordusunun asli savaş unsurlarının çembere alınıp imha edildiğini belirten Hakan Yazar, Başkumandanlık Meydan Muharebesi’nin dönemin en başarılı askeri operasyonlarından birisi olduğunu ve hem Türk hem de dünya askeri tarihinde önemli bir yeri olduğunu dile getirdi. Yazar, ayrıca belgeler ışığında harekâtın askeri anlam ve derinliği analiz edilirken savaşın döneminde ve dönemler üstü konumundaki yerini tasvir etti. Türk ordusunun 30 Ağustos’u takip eden günlerde kaçan Yunan askerini hızlı bir şekilde takip ederek düşman ordusuna yeniden toparlanma şansı tanımadığını söyleyen Yazar, Büyük Taarruz ile tüm Batı Anadolu bölgesinin kısa sürede işgalden kurtarıldığını sözlerine ekledi.


Arş. Gör. Dr. Fatma Akın da “Mudanya’dan Lozan’a Giden Süreç” adlı sunumunda kronolojik akışı tamamlayarak, döneme ilişkin belge ve görsellerle bilgi verdi. Mudanya Ateşkes Antlaşması’nın TBMM ve Türk milleti açısından önemi üzerinde duran Akın, “Mondros ve Sevr Antlaşmalarını ortadan kaldıran bir adım olan Mudanya ile üç yıldır devam eden savaş sona ermiş, Batı Anadolu’dan Yunan askeri temizlenmiş, Doğu Trakya savaş yapılmadan Türk tarafına teslim edilmiştir. Tüm bunların yanında barış antlaşması için kapılar aralanmıştır ki çok geçmeden Lozan Barış Antlaşması için girişimlerde bulunulmuştur” dedi.


Lozan Barış Antlaşması ile ilgili de bilgiler veren Dr. Akın, Lozan’da İngiltere ve Yunanistan’ın sanki savaşı kazanmış gibi galip tavırları karşısında o dönem İsmet Paşa ve Türk heyetinin yaptığı çalışmalar hakkında bilgiler verdi. 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Barış Konferansı’nın sonuçlarını ele alan Akın, Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik ve siyasi bağımsızlığını kazanmasında Lozan’ın rolüne değinerek sunumunu tamamladı.