FARKINDALIĞIN FARKINDA MIYIZ?

FARKINDALIĞIN FARKINDA MIYIZ?

Günlük hayatımızda birçok kez duymuşuzdur “farkındalık” kavramını ve farkındalık içeren cümleleri, hatta kendi cümlelerimiz içinde de kullanıyoruz.
Baktığımızda toplumda farkındalık oluşturması adına çeşitli projeler yapılıyor; reklamlar,filmler çekiliyor, kitaplar yazılıyor, alanında uzman kişiler tarafından çeşitli konferanslar veriliyor. Farkındalık oluşması için ülkemizde ve dünyada var olagelmiş belli başlı konuların daha hızlı ve çabuk gündem olması için sosyal medyada taglar oluşturuluyor. Peki bu kavramın ne manaya geldiğinin farkında mıyız? Farkında olmak için neden bu araçlar kullanılıyor?  Bizler bu araçlar olmadan farkında olamaz mıyız? Yolda yürürken, işe, okula giderken yanımızdan geçen dezavantajlı, farklı konumlarda birçok insan var ama biz onların ne kadar farkındayız?



Farkındalık Nedir?
 Farkındalık, dilbilimsel olarak “bilinçli olmanın ya da bir şeyin farkında olmanın niteliği ve hali” daha özel olacak şekilde ise “Kişinin mevcut farkındalığına odaklanarak elde edilen bir zihinsel halin, kişinin duygularını, düşüncelerini ve bedensel hislerini sakince tanıyıp kabul etmesi” olarak tanımlanır. Farkındalık alıştırması zihinsel gücü biriktirmenin bir aracıdır Her insan ruhu, farkındalık ile cilalanmış ya da gaflet ile donuklaşmış bir ayna gibidir.

 Kendimize ne kadar farkındalık şuurunda bir insan olduğumuzu soralım. Dezavantajlı; açlıkla ve susuzlukla mücadele eden insanların, mültecilerin, hasta insanların; down sendromlu, otizmli kişilerin, Ya da olayların; zulüm altında olan insanların, kadına şiddetin,  çocuğa yönelik istismarın, işsizliğin, küresel ısınmanın, doğaya verilen tahribatın,  sağlık sorunlarının, göçün,  vb. daha birçok olay ve olgu karşısında ne kadar duyarlı bir insan olabildik, aslında kendimiz dışında başka insanların ne kadar farkındayız? Kendimizden başka kime yararımız var? Yoksa bana dokunmayan yılan bin yaşasın zihniyetinde miyiz? Medya, siyaset ve dış güçler bizim bu olayları sorgulamamızı, araştırmamızı engelliyor olabilir mi? Yoksa zihnimizde bizi meşgul eden, tam olarak bir yere konumlandıramadığımız durumları araştırınca ve öğrenince durumun sorumluluğundan kaçındığımızdan mı farkında olamıyoruz?


 İnsan olarak doğduğumuz andan itibaren teçhizatlanmış şekilde; bir avazla doğuyoruz.  Bu sonsuz ve sınırsız donanımlardan en önemlilerinden biri de “fark edebilme” yetisidir.
Dünyaya gözlerimizi açtığımız ilk andan itibaren çevremizde olup biten durumları, olayları, olguları ve insanları; duyularımızla görüyor, dokunuyor,  hissediyor ve zihnimizde onları tanımlıyor ‘fark ediyoruz’. Farkındalık; yaratılış gayelerinden ve insan olmanın gereklerinden biridir. Farkında olma idraki Allah’ın bizlere verdiği en önemli nimettir.
  Başımıza bir şey gelmeden o şeyin farkında olamıyoruz. Hemen başkalarını ötekileştiriyoruz, ayrıştırmakla da kalmıyor, öfkelenip, tepki verdiğimiz de oluyor! Başkalarıyla empati yapmıyoruz. Rahatımız, sağlığımız yerindeyse daha ne isteriz ki! Bu durum böyle olmamalı. Allah’ın vermiş olduğu farkındalık yetisini kullanıp kendimiz dışındaki insanların farkına varmalıyız.
Hakikatten de insanlar “ben”  gibi olmayan veyahut “benim”  gibi davranmayan insanları dışlamaya, ötekileştirmeye çok meyilliler. Hz. Ali’nin “Nehcü’l-Belâga”sında geçen harika bir  sözü vardır; “İnsanlar bilmedikleri şeylere düşmandırlar” der. Yani; tanımadığı, tanımını yapamadığı şeye karşı tedirgindir. Okuyup, anlamaya çalışmazsak; bilmediğimizin düşmanı olup, cahilliğimizin esiri oluruz. ‘Duymadım’, ‘bilmiyordum’ sözleri bahane değildir. Okunmalı. Bilinmeli. Sorumluluk alınmalı.
Farkındalık yetisine sahip bir insan olabilirsek eğer; nasıl düşündüğümüzü,  nasıl hissettiğimizi yakından izleyebilme ve kavramsal düşüncelerimizi ya da düşünce kalıplarımızı değiştirme yeteneğini kazanırız. Bilinçsizlik halindeyken bilinçli bir insan oluruz.

Şimdiki düşüncelerimizi, duygularımızı ve fiziksel olarak bedenimizde duyumsadıklarımızı yargılamadan gözlemleyelim. Objektif bir şekilde; empati yaparak,  iç ve dış alemimizdeki olaylar, durumlar ve insanlar karşısında duyumlarımızla bir şeyleri bulanıklaştırmadan fark edelim.
İnsan olarak hiç istemesek de zihnimizde olumsuzu düşünebiliyoruz. Bu düşünceler zihnimizi meşgul ediyor ama bizler bu sorunlara odaklanıp, çözüm üretmek yerine başka şeylerle uğraşıyoruz. Aşırı yemek yiyoruz, televizyon karşısında, sosyal medyada saatlerce vakit geçirip,  mühim meseleler varken faydasız, gereksiz olaylarla ilgilenip, bolca alışveriş yapıyoruz. Bunların yerine farkında olup çözüme doğru açılan kapıyı aralayabilirsek eğer; daha mutlu olur, anı yaşarız ve içsel duygularımızın çok daha olumlu olmasını sağlarız.  Güzel ve anlamlı bir  hayatımız olur. Farkına varmak bizim kaderimiz. İnsan farkında olabildiği kadar insandır. Ben varım ve kendim dışındaki insanlara faydam var demenin yolu farkındalıktan geçiyor.
Aklımıza takılan konuları araştıralım. Bazı durumların aklımızda takılmasının nedeninin de zihnimizin farkında olmak istemesinden kaynaklandığını düşünüyorum.  O durumu anlamak için özel bir çaba harcayalım. Araştıralım, okuyalım ve bulanıklaştırmadan empati yapmaya çalıştığımız zaman asıl farkındalık yolculuğunuz başlıyor demektir.

Farkındalık yolculuğunun en önemli ve can alıcı kısmı sorumluluk almak ya da almamaktır! Bilmek sorumluluktur. Kimi zaman da bilmek veya diğer insanlar farkında olmadan farkındalık  sahibi olmak insana acı veriyor. Ama o acı insana insan olduğunu hatırlatıyor. Hz. Ali’nin dediği gibi  "Hiçbir acı cehaletten daha fazla zahmet verici değildir” Bu hayatta bizim farkındalığımızla birlikte bir şeyler değişsin, dönüşsün ve dünya daha yaşanılabilir bir hale gelsin dostlar. Kendini ifade edemeyenlerin, mazlumların, dezavantajlı insanların sesi olalım ve biraz sorumluluk yükleyelim heybelerimize… Bu hepimizin üzerine bir vazifedir. Eğer bu vazifeyi hakkıyla yerine getiremezsek bunun sorgusu çok ağır olacağını unutmayalım. Zira kişi bildiğinden sorumludur.  Zihnimiz nötrdür ve sorularla çalışır. Bizim sorularımız seçicidir ve algılarımızla çevremizdeki materyallerin içerisinden bizim ihtiyacımız olanı seçip bize veriyor. Yani; ne arıyorsak, onu buluyoruz. Yönümüzü insanlara çevirdikçe ancak insandakini görebilir ve onun için bir şeyler yapabiliriz.