Dünya İşi

Dün olduğu gibi bugünde biriktire biriktire gidiyoruz pişmanlık dolu günleri. En nihayetinde geri dönüp bakacağımız gün, bugün olacak. Her günümüzü bu bilinçle yaşamamız gerekirken sürekli pas atıyoruz geleceğe, yaşayacağımıza dair bir senet varmış gibi elimizde.  Evet bazen geleceğe pas atmaktan, problemleri ötelemekten, ihtiyaçları ve yapılması gerekenleri ertelemekten başka bir şansı olmuyor insanın ama dünya işleri hep böyle değil midir zaten. Bir yandan düzeltirken diğer yandan bozulur, bir yandan yamalarken diğer yandan patlar. Hiçbir zaman bir yaka öbürüne kavuşmaz ve böylece son bulur bütün hayatlar. Yaşanmış onca tecrübe gösteriyor ki, eğer dünyanın peşinden gidersen onu asla yakalayamazsın çünkü senden öncekiler gibi senin de payına düşecek olan iki metrelik bir topraktır. Eğer ahiretin peşinden gidersen o takdirde, dünya senin peşinden gelir de bir an için dahi dönüp bakmazsın. Kısacası dünyayı dert edenin dünya kadar derdi olurmuş, ahireti yurt edinen dünya kölesi olurmuş. Hayat denen bu yolda, her günahımızı şeytana atfetsek te asıl suçlunun kim olduğunu bilerek yürümeliyiz. Düzeltme hakkımızın ölümle birlikte son bulduğu, bütün mazeretlerin geçersiz olduğu mahşerde mahcup olmama bilinciyle yürümeliyiz.  Zor olan bu dünya, anlamını yitirmeye başlayıncaya kadar geçmişe takılmadan, geleceği umursamadan yürümeliyiz. Geçmiş için yapılacak şey pişmanlık ile tövbe, gelecek için yapılacak şey umut, bugün için yapılacak şey ise ibadet ve itaattir. Daha fazla pişmanlıklar biriktirmeden, daha fazla günler, aylar, yıllar kaybetmeden önce kulluk bilincini hayatımızın merkezine alıp, sağa sola bakmadan, hedeften bir an olsun sapmayalım. Şu kısacık ömrün az sonra bitebileceğini bir an olsun unutmayalım. Ve unutmayalım ki, telafisi olmayan gün bugün, telafisi olmayan saat bu saat, telafisi olmayan hayat bu hayattır.   Selam ve Dua ile...

Dünya İşi

Dün olduğu gibi bugünde biriktire biriktire gidiyoruz pişmanlık dolu günleri. En nihayetinde geri dönüp bakacağımız gün, bugün olacak. Her günümüzü bu bilinçle yaşamamız gerekirken sürekli pas atıyoruz geleceğe, yaşayacağımıza dair bir senet varmış gibi elimizde.  Evet bazen geleceğe pas atmaktan, problemleri ötelemekten, ihtiyaçları ve yapılması gerekenleri ertelemekten başka bir şansı olmuyor insanın ama dünya işleri hep böyle değil midir zaten. Bir yandan düzeltirken diğer yandan bozulur, bir yandan yamalarken diğer yandan patlar. Hiçbir zaman bir yaka öbürüne kavuşmaz ve böylece son bulur bütün hayatlar.

Yaşanmış onca tecrübe gösteriyor ki, eğer dünyanın peşinden gidersen onu asla yakalayamazsın çünkü senden öncekiler gibi senin de payına düşecek olan iki metrelik bir topraktır. Eğer ahiretin peşinden gidersen o takdirde, dünya senin peşinden gelir de bir an için dahi dönüp bakmazsın. Kısacası dünyayı dert edenin dünya kadar derdi olurmuş, ahireti yurt edinen dünya kölesi olurmuş. Hayat denen bu yolda, her günahımızı şeytana atfetsek te asıl suçlunun kim olduğunu bilerek yürümeliyiz. Düzeltme hakkımızın ölümle birlikte son bulduğu, bütün mazeretlerin geçersiz olduğu mahşerde mahcup olmama bilinciyle yürümeliyiz.  Zor olan bu dünya, anlamını yitirmeye başlayıncaya kadar geçmişe takılmadan, geleceği umursamadan yürümeliyiz.

Geçmiş için yapılacak şey pişmanlık ile tövbe, gelecek için yapılacak şey umut, bugün için yapılacak şey ise ibadet ve itaattir. Daha fazla pişmanlıklar biriktirmeden, daha fazla günler, aylar, yıllar kaybetmeden önce kulluk bilincini hayatımızın merkezine alıp, sağa sola bakmadan, hedeften bir an olsun sapmayalım. Şu kısacık ömrün az sonra bitebileceğini bir an olsun unutmayalım. Ve unutmayalım ki, telafisi olmayan gün bugün, telafisi olmayan saat bu saat, telafisi olmayan hayat bu hayattır.
 
Selam ve Dua ile...