İCRAATE DÖKÜLEMEYEN GÖREVİMİZ ; TEBLİĞ !

İCRAATE DÖKÜLEMEYEN GÖREVİMİZ ; TEBLİĞ !

# TEBLİĞ METODUMUZ #

Bizler islâm’ı benimseyip yaşamakla beraber, onun hakikat eksenli öğrenilmesini /yayılmasını da sağlamalıyız. Bizler gerek hal ve hareketlerimiz ile gerekse doğrudan Tebliğ çağrımız ile bu görev üzerine müdavim olmalıyız.
Bütün peygamberler hayatları boyunca Allah'ın varlığını /birliğini yani Tevhid inancını, ÖZ’lerine geçirmek ve Tebliğ etmek için yaşadılar. Hemen hemen hepsinin kavimleri helâka uğradı. Helâka uğramayanlar ise ellerindeki dini koruyamadılar. İlah-i Kitapları koruyamadılar. Doğru yola erişmişken tekrardan sapıtanlardan oldular. Bu nedenle asırlar boyu peygamberler gelip gelip gittiler.
Ama son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v) in kavmi, ümmeti,  ashabı helak olmadı. Onlar bu çağrıya kulak verdiler ve inandılar. İnananlar, inanmayanları Bedir savaşı ile Hendek savaşı ile...(v.d) helâka uğrattı. Bu nedenle Hz. Muhammed (s.a.v), son peygamberdir. O (s.a.v) tüm insanlığın ışığıdır.  Kendi asrında ki ve gelecekteki tüm insanları, daha o zamanlarda iken İslam yoluna davet etmişti. Ve öyle sahabileri vardı ki, islam uğruna yedi başla gidip yetmiş başla dönerlerdi. 
İşte İMANIN GÜCÜ, TAKVANIN SIRRI burada saklıdır.
Bu GÜÇ ve Sırra TEBLİĞ diyoruz. Tebliğ; bildirme, duyurma, haber verme gibi manalara gelir. İslâm terminolojisinde ve kelâm ilminde “peygamberlerin yükümlü olduğu tebliğ görevi, onların vahiy yoluyla aldıkları bilgiyi insanlara ulaştırması” demektir (bk. DA‘VET; PEYGAMBER). (TDV, islam ansiklopedisi)
Mezhepsel görüşler, tebliğ metodunu namaz içindeki mübelliğ  (duyuran, tebliğ eden ) kavramı üzerinden açıklarken bizler peygamber görevi olan bu kutsal faaliyeti devralmış kimseleriz. Şahsi ya da resmî mevkilerimize bakmaksızın bu uğurda elimizden gelen maddi manevi çalışmalarla, sadece Allah’ın rızasına tâlibiz. Hadis de;

“Kim hidayete çağrıda bulunursa, kendisine tabi olanların sevapları kadar ona sevap verilecek ve tabi olanların sevaplarından da hiçbir şey eksilmeyecektir. Kim de dalalete davet ederse, kendisine tabi olanların günahları kadar günah ona verilecek ve tabi olanların günahlarından da hiçbir şey eksilmeyecektir.” (İbn Mâce, Sünnet 14)
“ Tek bir âyette olsa benden tebliğ edin.” (buharı/ Enbiya – 50)
Teblig çağrısı ile elde ettiğimiz kazanımlar; örneğin bir insanın sizin vesileniz ile hakikati öğrenmesi ve uygulaması, bir hatadan dönmesi , bir iyiliği güzelliği îfa etmesi, Allaha yönelmesi, O'nun için namaz kılması, infak etmesi, konuşması, yorulması, çalışması.......(v.s) hepsi birer tebliğ faaliyetidir. Bir insanın sizin vesileniz ile hidâyet bulması, islâm ile müşerref olması  kadar güzel, çok az şey vardır. Hadiste ;
"Allah’a yemin ederim ki, senin sayende Allah’ın bir tek kişiye hidayet vermesi senin için, kırmızı develerin olmasından daha hayırlıdır.” (Buhari 7/3468, Müslim 2406/34)
Ayrıca Peygamberimiz (s.a.v)  Allah'ın tebliğinin, zikrinin diğer ülkelerde yayılması için o günün devletlerine (Bizans'a, İran'a, Habeşistan'a ...) elçilikler gönderirmiş. Günümüzde de devletlerin birbirlerine açmış oldukları elçilikler / konsolosluklar vardır. Ama bugünkü elçilikler, bir elçi olmaktan ziyade casusluk görevi yapıyolar ki bu da işin başka bir boyutu. 
Her ne kadar günümüz insanlarının tebliğden ziyade islâm’ı uygulamaya/yaşamaya ihtiyacı olsada, bizler tebliği elden bırakmayacağız. 
Bunu yaparken de insanların,  bizdeki müslüman kimliğini örnek almalarını sağlayarak, gerekli Tebliğ metotları da uygulayarak elde edebiliriz. Tebliğ metodları üzerine çok sayıda kitap telif edilmiş olmasına rağmen ben, hakiki bir müslümanın metoda ihtiyaç duyacağını düşünmüyorum. Allah’ın göndermiş olduğu Kur’an-ı okuyan, anlayan uygulayan ve Resulullah’ı kendine rehber tayin eden bir müslüman; nerede nasıl konuşacağını, nasıl davranacağını çok iyi bilir. Öyleyse ilk işimiz hakiki bir müslüman olma yolunda ilk adımı atmak olacaktır. Biz kendimizi düzeltip değiştirirsek, hatalarımızdan arınırsak dünya da -Allah'ın izniyle- düzelir ve değişir. Ayette de söylenildiği gibi ;
“...Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah da onların durumunu değiştirmez...”  (Ra ‘d / 11)
Budur, bizim takvamızı arttıran.
Budur bizi biz yapan, bizi müslüman kılan ...
Selâmetle...