EN HAKLI MÜCADELE HALK MÜCADELESİDİR

Yardımlaşma olgusu insanlar arasında büyük bir yere ve öneme sahiptir. Toplumsallaşmanın, toplum olabilmenin temelinde birbirine ihtiyaç Duyma ve bu ihtiyaçlar sorunu bir yardımlaşma söz konusudur. İlk Çağ'ın komünal toplum yapısından tutunda dönemimizin Kapital toplum yapısına kadar tarih boyunca insanlar arasında bu yardımlaşma ve dayanışma güçlü bir etkileşim olarak var olmuştur. Daha henüz devletlerin var olmadığı dönemlerde insanlar minik topluluklar halinde bir bilene ihtiyaçlarını karşılamış ve ihtiyaç duymuşlardır. Topluluk içindeki daha alt sınıftaki bireylerin gereksinimleri belli plan ve dayanışma doğrultusunda karşılanmıştır. Devletlerin kurulmasından sonra ise artık bu görev devletin bizzat kendisine ait olmuştur. Nüfus arttıkça gereksinimler artmış ve bunların karşılığını bilmesi halkın kendi başına yapamayacağı bir düzenlilik ve süreklilik gerektirmiştir. Günümüzdeki sosyal devlet kavramının doğuşu da bu olgu ile birebir bağlantılıdır. Halkın daha az gelire sahip, ekonomik refahtan yoksun bireyleri için devletin sosyal olma yapısı başroldedir.  Bir ülkede yardıma muhtaç ne kadar az bir şey varsa o kadar sosyal ve gelişmiş bir devlettir. Elbette devletin yetmediği erişemediği noktalarda sivil toplum kuruluşları ve bireysel mücadeleler yer alır. Ara sıra hepimiz görürüz sosyal mecralarda insanların ihtiyaç sahipleri için gıda, yiyecek, yakacak vb. yardım isteklerinde bulunurlar. Birçoğumuzun kayıtsız kalmadığı bu yardımlaşma platformları ne kadar yeterli ve faydalıdır peki? Sorulması gereken temel sorulardan biri budur. Bir diğeri ise aynı devlet çatısı altında yaşadığımız bu insanların neden muhtaç olduğudur. Bu insanlar neden çıplak, neden aç ve neden kışın bilmem eksi kaç derece soğuğunda yapacakları yok? Türkiye haklarında gördüğüm en garip şeylerden biri ne de deseler sorgusuz sualsiz yardım elini açabilen bu insanların devletin alenen eksik olduğu yerlerde tepki gösterip hakları olan şeyleri istemekten geri durmalıdır derim. Evet garip bir halk karışımıyız. Akdeniz yangınlarında elinde kovayla ateşe koşan halk neden hakları olan devlet imkanlarının yetersizliği karşısında boynu bükük duruyorlar. Bunun sebebi korkaklık mı? Hiç sanmıyorum. Peki ya kolektif bilinç eksikliği mi, bunun olduğunu da sanmıyorum. Çünkü gerekli durumlarda dişe diş kana kan birleşen aynı zamanda birbirinden nefret eden garip bir toplumuz. Bunu kimsenin inkar edebileceğini sanmıyorum. Ben devletin gerekliliğine inananlardanım fakat bin yıllar önceki komünal toplum yapısına da özenmiyor değilim hani. Peki sizce? Sizce devletimiz var etmemize rağmen neden devlet yapısından çekiniyoruz? Neden muhtaç olduğumuz halde bunu dile getirmek yerine kendi başımıza çaresine bakıyoruz? Aranızda e devlet her şeye yetişemez ki, diyenler olacaktır. Ama biz insanlar devlet yapısını bunun için inşa etmedik mi? Bireyin ve halkın yetişemediklerine yetişsin diye! Hakkari'nin bir köyünde bilmem kaç metre kar  üstünde ayağında bez ayakkabısıyla okul yolunu tutan çocuklar kimin sorumluluğunda? Elbette  devletin. Halkın var ettiği halk için çalışmak zorunda olan devletin sorumluluğunda. Buradaki sözlerim yanlış anlaşılmasın ben politik bir eleştiri, partiler düzeyinde bir yargılama  yapmıyorum. Ben evrensel düzeyde devletlerin yeterlilik ve yetersizliklerini eleştiriyorum. Toplumda var olan siyasal, ekonomik, uluslararası her sorun ve çözümün muhatabı toplumun var ettiği devletin ta kendisidir. Artık zavallı, biçare, muhtaç birilerini gördüğümüzde vah vah edip elimizi cebimize atmak yerine bu insanlar neden bu halde diye sorgulamak gerekiyor. Toplum ve bütünleşmiş bir halk olarak sorunları bulmak, çözüm araçları geliştirmek ve korkmadan kolektif bir şekilde mücadele vermeliyiz. Çünkü her şey hak mücadelesi ile mümkündür. En haklı mücadele halk mücadelesidir.

EN HAKLI MÜCADELE HALK MÜCADELESİDİR

Yardımlaşma olgusu insanlar arasında büyük bir yere ve öneme sahiptir. Toplumsallaşmanın, toplum olabilmenin temelinde birbirine ihtiyaç Duyma ve bu ihtiyaçlar sorunu bir yardımlaşma söz konusudur. İlk Çağ'ın komünal toplum yapısından tutunda dönemimizin Kapital toplum yapısına kadar tarih boyunca insanlar arasında bu yardımlaşma ve dayanışma güçlü bir etkileşim olarak var olmuştur. Daha henüz devletlerin var olmadığı dönemlerde insanlar minik topluluklar halinde bir bilene ihtiyaçlarını karşılamış ve ihtiyaç duymuşlardır. Topluluk içindeki daha alt sınıftaki bireylerin gereksinimleri belli plan ve dayanışma doğrultusunda karşılanmıştır. Devletlerin kurulmasından sonra ise artık bu görev devletin bizzat kendisine ait olmuştur. Nüfus arttıkça gereksinimler artmış ve bunların karşılığını bilmesi halkın kendi başına yapamayacağı bir düzenlilik ve süreklilik gerektirmiştir. Günümüzdeki sosyal devlet kavramının doğuşu da bu olgu ile birebir bağlantılıdır. Halkın daha az gelire sahip, ekonomik refahtan yoksun bireyleri için devletin sosyal olma yapısı başroldedir. 
Bir ülkede yardıma muhtaç ne kadar az bir şey varsa o kadar sosyal ve gelişmiş bir devlettir. Elbette devletin yetmediği erişemediği noktalarda sivil toplum kuruluşları ve bireysel mücadeleler yer alır. Ara sıra hepimiz görürüz sosyal mecralarda insanların ihtiyaç sahipleri için gıda, yiyecek, yakacak vb. yardım isteklerinde bulunurlar. Birçoğumuzun kayıtsız kalmadığı bu yardımlaşma platformları ne kadar yeterli ve faydalıdır peki? Sorulması gereken temel sorulardan biri budur. Bir diğeri ise aynı devlet çatısı altında yaşadığımız bu insanların neden muhtaç olduğudur. Bu insanlar neden çıplak, neden aç ve neden kışın bilmem eksi kaç derece soğuğunda yapacakları yok? Türkiye haklarında gördüğüm en garip şeylerden biri ne de deseler sorgusuz sualsiz yardım elini açabilen bu insanların devletin alenen eksik olduğu yerlerde tepki gösterip hakları olan şeyleri istemekten geri durmalıdır derim. Evet garip bir halk karışımıyız. Akdeniz yangınlarında elinde kovayla ateşe koşan halk neden hakları olan devlet imkanlarının yetersizliği karşısında boynu bükük duruyorlar. Bunun sebebi korkaklık mı? Hiç sanmıyorum. Peki ya kolektif bilinç eksikliği mi, bunun olduğunu da sanmıyorum. Çünkü gerekli durumlarda dişe diş kana kan birleşen aynı zamanda birbirinden nefret eden garip bir toplumuz. Bunu kimsenin inkar edebileceğini sanmıyorum. Ben devletin gerekliliğine inananlardanım fakat bin yıllar önceki komünal toplum yapısına da özenmiyor değilim hani. Peki sizce? Sizce devletimiz var etmemize rağmen neden devlet yapısından çekiniyoruz? Neden muhtaç olduğumuz halde bunu dile getirmek yerine kendi başımıza çaresine bakıyoruz? Aranızda e devlet her şeye yetişemez ki, diyenler olacaktır. Ama biz insanlar devlet yapısını bunun için inşa etmedik mi? Bireyin ve halkın yetişemediklerine yetişsin diye! Hakkari'nin bir köyünde bilmem kaç metre kar  üstünde ayağında bez ayakkabısıyla okul yolunu tutan çocuklar kimin sorumluluğunda? Elbette  devletin. Halkın var ettiği halk için çalışmak zorunda olan devletin sorumluluğunda. Buradaki sözlerim yanlış anlaşılmasın ben politik bir eleştiri, partiler düzeyinde bir yargılama  yapmıyorum. Ben evrensel düzeyde devletlerin yeterlilik ve yetersizliklerini eleştiriyorum. Toplumda var olan siyasal, ekonomik, uluslararası her sorun ve çözümün muhatabı toplumun var ettiği devletin ta kendisidir. Artık zavallı, biçare, muhtaç birilerini gördüğümüzde vah vah edip elimizi cebimize atmak yerine bu insanlar neden bu halde diye sorgulamak gerekiyor. Toplum ve bütünleşmiş bir halk olarak sorunları bulmak, çözüm araçları geliştirmek ve korkmadan kolektif bir şekilde mücadele vermeliyiz. Çünkü her şey hak mücadelesi ile mümkündür. En haklı mücadele halk mücadelesidir.